Bu bölümde; "Miniapaintbrush" resimlerinin tarihteki yerleri hakkında bilgi sunacağım.Zamanın içinden gelen güzeliklleri biraz daha yakından tanıyacaksınız...

saygılar... 

 

 

BEYAZIT CAMİİ

Sultan II.Bayezid tarafından yaptırılan ( 1501-1506 ) cami, oldukça geniş bir külliye içerir. Eğitim amaçlı birçok bölümü barındırır bünyesinde. Ana kubbe, 4 fil ayağı ve 2 kırmızı sütun üzerine oturur.

Şadırvanlı avlusu; 3 kapılı, 25 kubbeli ve mermer döşelidir. Mihrabın ön tarafında Sultan Bayezid’in türbesi bulunur. Kıbleye dönük cümle kapısı Istanbul Üniversitesine bakar.Cümle kapısının önü Beyazıt Meydanıdır.Bugüne değin çeşitli toplumsal olayların sergilendiği bir alandır burası.Çınar altı ve Sahaflar Çarşısında nice bilim ve sanat olayları sahnelenmiştir.Çarşının devamında Kapalı Çarşı başlar.

Türbenin sağında, bugünkü adı ile Hakkı Tarık Us Kütüphanesi bulunur.Bir gravür resminden “miniapaintbrush” a uyarladığım bu çalışmada cami’nin huzurlu ortamını yansıtmaya çalıştım. Ve zamanım olursa cami iç mekanlarını da çizmeye çalışacağım. Neden olmasın?

F.Ağaoğlu

 

 

CİHANGİR

İstanbul’un güzel semtlerinden biridir Cihangir. Deniz tarafından Kabataş, Fındıklı ve Salıpazarı ile,kara tarafında ise Taksim ve Tophane ile komşudur.İlk yapı, Kanuni tarafından genç yaşta ölen oğlu Şehzade Cihangir için yaptırdığı camidir(1559).Daha sonra yapılan Sıbyan Mektebi ve Tekke’nin de ilavesiyle kalabalık bir mekan olma yolunda önemli bir adım atılmıştır. Zorlu coğrafik koşulları ve geçirdiği yangınları nedeniyle Tulumbacıları meşhur olmuştur.

Yaptırılan 21 çeşmenin 17 tanesi günümüze kadar gelebilmiştir.1719 ile 1874 yılları arası 5 yangın geçirmiştir ve bazı tarihi yapılar zarar görmüştür. Tarihi yarımada’yı buradan izlemek ayrı bir zevktir. Camiler, Tekkeler ve Hamamları ile tarihin izlerini taşır bu semt. Bir şahin yuvasını andıran yüksek bir alandan bakışı sunan bu gravür yardımı ile “miniapaintbrush”da çizdiğim stilizasyon’a ulaştım.

O zamanlardaki yapı, doku ve mekan sıcaklığına sadık kalmaya çalışarak üretmeye çalıştım bu resmi. Her semti insanı esir alan bir şehir İstanbul.

 

F.Ağaoğlu

 

  

 ISTANBUL HALİÇ

Tarih boyunca İstanbul’un en güvenli limanlarından biri olan ve “golden horn” (Altın Boynuz) olarak da bilinen Haliç’in, zaman içinde değişik yapılarda köprülere sahip olduğu görülmektedir. Haliç, anlam olarak koydur. Bizans döneminde kolonileşmeler burada başlamıştır.

Kıyılarında uzanan surlar, düşman saldırılarına karşı savunma amacıyla yapılmıştır. Koy’un ağız kısmına kalın zincirler çekilerek yabancı gemilerin girmesinin engellenmesi amaçlanmıştır.

Ancak, Fatih’in 1453’de Galata üzerinden kızaklarla hareket ettirdiği gemilere engel olamamışlardır. Şehrin Osmanlılarca teslim alınmasından sonra Gayr-ı müslim  sanatkar ve iş erbapları, Fener ve Balat bölgelerinde yerleşerek faaliyet göstermişlerdir. Bugün; Galata, Atatürk ve Haliç köprüleri koyun iki yakasını birleştiriyor.  Bir gravürden, yeniden yorumlayarak stilize ettiğim resmi, yine “miniapaintbrush” programında çizdim. Renk, ışık ve tarihi objeleri yeniden harmanlayarak yeni bir soluk kazandırdım.

 

F.Ağaoğlu

 

 

 ISTANBUL KAPALIÇARŞI

15.yüzyıldan gelen bir esintidir İstanbul’un içinde. Depremler ve yangınlarla yıpranan, yıkılan çarşı, yeniden yapılandırmalar ile bugünlere ulaşmıştır.30.000 m2 yi aşan bir alana inşa edilen dev bir labirenttir.60 sokak ve 3500 civarında dükkan ile bir şehri andırır.Fatih Sultan Mehmet tarafından, mevcut surların üzeri kapatılarak ve daha sonra bazı kapalı alanlar ilave edilerek yaptırılmıştır.Belirli meslek gruplarının el imalatı yaptığı çarşıda, denetim ve iş ahlakı Devletçe koyulan kuralların bir sonucu olarak üst seviyededir.Silah, değerli kumaşlar, mücevher ve antika konuları özellikle bu mekanı ilgilendirirdi.Zaman içerisinde yaşanan deprem ve yangınlar bazı özelliklerin kaybolmasına yol açmıştır.Günümüzde, özellikle turistlerin ilgi odağı olan bu Koca Pazar,bir arı kovanını andırır görünümdedir.  “miniapaintbrush” a yansıyan görüntü sadece bir kesit stilizasyonudur. Bu denli canlılığı olan bir mekanı resmetmek için bir ömür yetmez. Değişik meslek grupları ile renkli bir ortam yaşamak burada mümkündür. İçinde gezindikçe, tarihin hala nefes alabildiğini hissediyor insan. Bu hafta sonu için gidin mesela.

 

F.Ağaoğlu

 

 

       ISTANBUL KIZKULESİ

Boğaz girişinde kayalıklar üzerinde, Salacak açıklarında kurulmuş olan bu alımlı kule, bir mihenk noktasıdır. Zaman içinde Gözetleme Noktası, Deniz Feneri olarak kullanılmıştır. Tarihi M.Ö. 2475’e kadar uzanır.Bazı Avrupalı tarihçiler “Leander Adası” olarak bahsederler. Kulenin alt kısımları ve temeli Fatih devrinde yapılmıştır.

Kule, efsanelerde aşk hikayelerine konu olur. Hüzünlü ve sonunda acı olan hikayeler, tanrı ve tanrıçalarla süslenmiştir. 2000 yılından itibaren turistik bir mekan işlevi görmektedir. Yıllar boyu geçirdiği tadilatlarla bugün yeni bir çehreye kavuşan Kızkulesi’nin gravürlerden yansıyan eski bir görüntüsünü “miniapaintbrush”a nakşettim. 15 günümü aldı çizim ve stilizasyon. Güzel, her çağda güzelse fazla söze gerek yok diyorum.

 

F.Ağaoğlu

 

 

 ISTANBUL TARİHİ EVLERİ

Geçmiş zamanın; estetik ve sıcak görünüşlü, cumbalı, sofalı ve aydınlık bahçe girişli evleri, huzur verici idi mutlaka. Sokaktan geçerken sizi görürler, ama siz kafesli pencerelerin ardındaki güzel hanımları göremezsiniz. Ahşap ağırlıklı bu yapıların, günümüz beton yapıları ile ne denli tezat teşkil ettiğini gördüğümüz halde, sahip olduklarımızı da koruyamamak ne acı! Bu evlerin yapımında ağaç kullanılması nedeni olarak, yedi tepeli İstanbul’un dar yollarında araba geçecek genişlik olmaması ve at sırtında ancak ağaç taşınabilmesi gösterilmektedir. Eskilerde ne gibi şartlar vardı tam olarak bilemesek de, tarihi evlerin yapısı ve dokusu yaşanası ve sıcak olduklarını tam olarak anlatıyor.

Ahşap evlerin kaderi zamana yenilmek olmuştur. Ne kadar iyi bakılırsa, ne kadar iyi tamirat ve restorasyon geçirirse geçirsin, sonuçta orijinal yapısını yitirir ve çürüyerek fotoğraf ve gravürlerdeki yerini alır. Doğal olarak taş yapılar; ömürleri on yıllara, yüzyıllara meydan okuyabildiği için zamanımıza kadar gelebilmişlerdir.

İstanbul’un eski sokakları ve evlerini resimlerimde yaşatmak gerçekten mutluluk verici oldu. 25 gün sürdü resmin realize edilişi. Alıntı yaptığım gravürün biraz daha zenginleştirilerek stilize edilmesi de ayrı bir resim meydana çıkardı.  Ve,“miniapaintbrush” a bir resim daha ilave oldu.

 

F.Ağaoğlu

 

 

 KÜÇÜKSU ÇEŞMESİ

1806 da III.Selim’in annesi Mihrişah Sultan tarafından yaptırılan bu çeşme, Göksu dereleri arasında bir mesire yerinde bulunuyordu.

Barok ve Ampir uslupların geçiş noktasında olan bu yapı etrafında, tüm Istanbul buluşur ve piknik yapardı. Dikdörtgen bir alana oturan çeşme som mermerdendir ve orta kısmı su deposudur.Dört yüzünde de sülüs hatla yazılı kitabeler bulunur.Bahar ve yaz zamanı, karşı sahilden kayıklarla gelirlerdi buraya insanlar.Sultanların okçuluk talimlerini burada yaptıkları söylenir.Mesire yerinde;şekerciler, yiyecek satan satıcılar ve sucular özellikle yer alırdı.Ayrıca, çavuş adı verilen bir üzüm türü de özel yiyecekler arasında idi.Toplanma ve eğlence yerinin odak noktası olan bu güzel çeşme’ye ait bir gravür, ilgimi çekerek “miniapaintbrush” da yorumlanmasına izin verdi. Severek çizdim, renk ve ışık verdim. Gerçekten  huzur verici bir çeşme.

 

F.Ağaoğlu

 

 

 

    RUMELİ  HİSARI

    İstanbul’a vurulan bir mühür gibidir. Silinmez bir Türklük damgasıdır boğazın kıyılarında. Yıllara meydan okuyan kule burçları, iki     kıtaya da hükmetmenin gururu ile hala sapasağlam ayaktadır. Boğazkesen de denilen hisar inşaatına, Fatih Sultan Mehmet’in     emri ile 15 Nisan 1452 de başlanmıştır.Büyük kuleler;yapımlarını üstlenen Halil, Zağanos ve Saruca Paşaların adlarını alırlar.İnşaat     31 Ağustos 1452 de bitirilmiştir.60.000 m2lik alanı kapsayan yapı için kullanılan kereste ve taşlar , Anadolu’nun çeşitli yerlerinden     getirilmiştir.Kuzey-Güney surları 250 m.,Doğu-Batı sur uzunluğu ise 125 m.dir.4 ana kapı ve bir de tali kapısı bulunur.Rumeli     Hisarı, 1509 depremi ve 1746 yangını ile hasar görmüş ve onarılmıştır.Bugün; açık hava tiyatrosu ve müze olarak hizmet     vermektedir.Konser mekanı olarak çok popülerdir.Gravürü’nü “miniapaintbrush” ile yeniden stilize etmek ayrı bir heyecan verdi     bana. Surlarındaki taşları tek tek ele aldım.Daha değişik görüntülerini de bıkmadan resimleyebilirim.

 

    F.Ağaoğlu

 

 

     SAİT HALİMPAŞA YALISI

    “Aslanlı Yalı” olarak da anılan bu yalı, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu Sait Halim Paşa ismiyle tanınır. 19.yy.ın son çeyreğine     ait olup, neo-klasik tarzda inşa ettirilmiştir. İlk sahipleri Düz oğulları ailesidir.Daha sonra Aristarhis ailesince tamamen yıktırılarak     1863 yılında yeniden inşa ettirilmiştir.Yalı, 1876’da Mehmet Abdülhalim paşa’nın mülkiyetine geçti ve bugünkü şekliyle yeniden     yaptırıldı.Paşa, 1890 da vefat edince, oğullarından Sait Halim Paşa tarafından diğer hisseleri de satın alınarak mülk edinildi.1968     yılında Turizm Bankası sahibi olmuş ve yabancılara hizmet veren bir kumarhane olarak hizmet vermiştir.1989 yılında ise Türkiye     Kalkınma Bankası sahibi olmuştur.1995 deki sır dolu yangın sonucu bir bölümü yanmış ve oldukça pahalı bir onarım     yapılmıştır.Yıllar boyu çeşitli tadilat, tamirat ve devirlere uğrayan yalı, günümüzde bazı bölümleri ile, lokanta, plaj ve lido olarak     hizmet vermektedir.Genel olarak kapalıdır. Yine, bir gravürden gelen görüntülere kapılarak verdiğim renk ve ışık ile     “miniapaintbrush” yapımı yeni bir resmim oldu. Geçmişin gizemi hala varlığını koruyor gibi.

 

    F.Ağaoğlu

 

 

SARAYBURNU

Bizans devrinde Aziz Demetrios burnu olarak anılırdı ve batıdaki Sirkeci kesimi o zamanlarda koy halinde olduğu için Sarayburnu daha belirgin bir çıkıntı idi. Gülhane Parkı ve Topkapı Sarayı Külliyesi burnun arkasında yer alır. Bu resim, gravür konusundan da anlaşılacağı üzere, Sarayburnu’nu gören bir noktada deniz ve kara taşımacılığının koordinasyonunu anlatıyor. “miniapaintbrush” ile stilize ederken büyük bir keyif aldım. Kızkulesi ve Tarihi Yarımada da bu görüntünün vazgeçilmez tamamlayıcıları olarak yerlerini aldılar.İstanbul’u anlatırken, onlar olmadan resmin bütünü eksik kalıyor.

 

F.Ağaoğlu

 

 

 SULTANAHMET ÇEŞMESİ

Topkapı Sarayı’nın birinci kapısı önündeki meydandadır. Lale Devri sanatının baş yapıtlarından olup, baş mimar Mehmet Ağa tarafından III.Ahmet  emriyle yapılmıştır.Padişah, 12 yıllık Lale Devri süresince sanat ve sanatçıları gözetmiş olup, aynı zamanda şair, müzisyen ve hattat dır.1729 da Türk rokoko tarzı olarak inşa edilen çeşmenin planlarının III.Ahmet tarafından çizildiği söylenir.Çeşme, köşeleri yumuşatılmış kare planlıdır ve üzeri ahşap saçaklı bir çatı ile kaplanmıştır.Dört köşesinde sebiller vardır ve üzeri farsça beyitlerle bezelidir.Topkapı’da bir çeşme, bir şaheser, bir tarih mirası.

Yine gravürden alınarak “miniapaintbrush” da çizildi. Ve stilize edildi.

 

F.Ağaoğlu

 

 

ŞEHZADE CAMİİ

Bir Mimar Sinan yapıtıdır ve üstadın çıraklık dönemine ait dir. Kanuni Sultan Süleyman tarafından genç yaşında ölen oğlu Şehzade Mehmet için 1543-1548 yılları arasında yaptırılmıştır. Mehmet, Hürrem Sultan ve devrin Sadrazamı Rüstem Paşa tarafından düzenlenen bir komplo ile vatan haini ilan edilir. Kanuni tarafından ölüm fermanı verilir. Boğularak öldürülen bu şehzade için tarihçilerin yorumu, büyük bir devlet adamı potansiyelinin olduğu yönündedir. Bir babanın acısını dindirmek için yaptırılmasını buyurduğu bu cami, şehzade’nin değerini anlatmaktadır. Avlusu, revakları, havuzu ve dört yarım kubbe ile çevrelenen    18,4 m. çapındaki kubbesi ile güzel bir yapıdır.Türbe çinilerinin renk zenginliği ve güzelliği özellikle dikkati çeker.Çift minareli bu güzel sanat yapıtını “paint brush” ile yeniden uyarlayıp stilize etmek keyif verici oldu. Konu’ya ait gravür’e bakarak  anılan  programda stilize ettiğim bu resimde, minyatür çizer gibi 20 günlük bir çalışma yaptım pc’de… sabırla ve inatla.Ve bu tarz çalışmaya “miniapaintbrush” adını verdim.Geçmiş’e sahip çıkmak adına, mutluluk duyduğum bir süreç yaşadım Şehzade Camii çizimi ile. Daha nicelerini çizmek üzere.

 

 F.Ağaoğlu

 

 

 TAC MAHAL

Efsanelerle bezeli ve her taşında aşk olan bir anıt türbe, Şah Cihan ve eşi Arcümend Banu arasındaki ölümsüz bir sevginin ürünüdür bu yapı. Agra şehrinde, Jumna nehri kıyısındadır. Eşinin son çocuğunu doğururken ölmesi üzerine, ona olan saygı ve sevginin bir ifadesidir. Aşk için inşa edilen en büyük anıt türbedir.

Eserin ustaları; Mehmet İsa Efendi ve Mehmet İsmail Efendi, Mimar Sinan’ın talebeleridir. Hat yazıları ise, hattat Serdar Efendi tarafından yazılmıştır.20.000 işçi çalıştırılarak, 1630-1652 yılları arasında tamamlanan, mavi damarlı beyaz mermerlerden inşa edilen bu türbe’de sevgi ve hüzün dolu anların sesleri yankılanır.82 m.lik kubbesi ve dört minaresi vardır. Duvarları ise; akik, sedef, firuze, yakut ve zümrüt gibi değerli taşları barındırır. “miniapaintbrush” da ürettiğim en gizemli resimlerden biri. 20 günün üzerinde zamanımı aldı çizerken ve renklendirirken.1983 yılından beri Unesco’nun Dünya Miras Listesi’nde olan  Taç Mahal, 7 harikadan biri olmayı fazlasıyla hakediyor. Dünya durdukça varolacak bir anıt mezar.

 

 

 

 

F.Ağaoğlu

 

 

 

TOPHANE CAMİİ ve İSKELE

Tophane kıyılarında bir iskele. Gravür böyle diyor. Kılıç Ali Paşa Camii, yelkenliler ve kayıklar. Küçük bir külliye olan yapılar topluluğu, 1581 yılında Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Rivayete göre; III.Murat’ın Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa’ya , madem denizcisin öyle ise Cami’yi denize yaptır şeklindeki deyişine binaen denizin doldurulduğu ve inşaatın başlatıldığı söylenir.Bahçesinde bulunan kubbeli şadırvanı 8 mermer sütun taşır.4 mermer fil ayağı üzerindeki 24 pencereli kubbesi ve çinilerle bezeli pencereleriyle Ayasofya’nın mimari özelliklerini çağrıştırır.Minaresi tekdir ve tek şerefelidir.

Pc’de çizerken ve yorumlarken çok keyif aldım bu resimden.

“miniapaintbrush” ile bir resim daha girdi dosyama. İstanbul’a ait kaçıncı gravür oldu saymadım. Ancak çok az gravür kaldı yapmadığım.

 

F.Ağaoğlu

 

 

 TOPKAPI SARAYI

Fatih Sultan Mehmet tarafından 1460-1478 yılları arasında yaptırılan ve yaklaşık 380 yıl Padişahların evi olan bu saray, 1924 yılından itibaren müze olarak kullanılmaktadır. Akropol tepesinden; marmara, haliç ve boğaziçi’ne bakış için en güzel konumdadır. Tamamlandığında, tarihi yarımada üzerinde 700.000 m2 lik araziye yayılmış bir kompleks idi. Bugün 80.000 m2 lik bir alanı kaplar. 5 km. yi bulan surların içi, görkemli kapılar ile ayrılan avlular, değişik amaçlı saray binaları ile bezelidir.1853 yılından itibaren, Sultanların Dolmabahçe sarayını tercih etmeleri ile yalnızlığa terk edilen Saray, zaman içerisinde bakımsız kalmıştır.  gravürden “paint brush” resmime yansıyan Bab-ı Hümayun 1.avlu girişidir, Sultanahmet çeşmesi ise 18.yüzyıla ait Türk Sanatının en güzel örneklerindendir. Hala, ayakta ve harikulade bir yapıt. Bu görüntüyü gravürden alarak “miniapaintbrush” anlayışı ile 24 günde stilize ettim.Daha da farklı yorumlanarak çalışılabilecek bir çok resim konusu var aslında. Çeşmeye olan hayranlığımı, o’nu ayrıca detaylandırarak gösterdim. Zamanın durduğu anı burada yaşayabilirsiniz.

 

F.Ağaoğlu

 

 

 

 

YENİCAMİ

 

 Diğer adı Valide Sultan Camii olan bu yapı, III.Murat’ın eşi Safiye Sultan emri ile 1597-1663 yılları arasında,çeşitli olaylar nedeniyle, kesintili bir süreçte     üç mimar tarafından bitirilebilmiştir.66 yıl süren inşaat bir rekora imza atar. Deniz kenarında bulunan Sultan camilerinin en görkemlisidir. Yapılar bütünü bir külliye olup;cami,sübyan mektebi, çeşme, sebil, hünkar kasrı ve türbeden oluşmaktadır.İki minaresi de üçer şerefelidir.Ana kubbe, dört yarım kubbe ile desteklenmiştir.Beyaz mermerler, minber ve mihrap’ı süsler. Turhan Hatice Sultan Türbesi, Osmanlının en büyük kabristanıdır.5 padişah ve birçok Osmanlı hanedanı burada yatar.

     Bu güzel yapının hemen arkasında bulunan Mısır Çarşısı ise gelir sağlayan bir vakfiye olarak,o’nun kendi kendine yetmesini      sağlamıştır.

     Deniz kenarındaki bu güzellik ile bir gravürde tanıştık. Minyatür işleme inceliği ile çizdim.20 günü çeçti stilize                   etmek.”miniapaintbrush” ailesinin en güzel resimlerinden biri oldu. Hatta, konuya olan ilgim ve beğenim nedeniyle, gravürdeki             yelkenli sayısını çoğalttım.Ve yeni gravürlere yelken açtım.

 

F.Ağaoğlu

 

 

 

 

YENİKÖY TÜRK EVLERİ

 

 

Semt, Tarabya ve İstinye arasında yer alır ve Sarıyer’e bağlıdır. Yerleşim bölgesi olarak kuruluş tarihi belli olmamakla beraber Bizans döneminden gelen bir geçmişi olduğu düşünülür. Ancak kesin olan, Kanuni tarafından Karadeniz tarafından getirilen Türk ve Rumların burada iskan edildiği şeklindedir. Daha sonra da Ermeni ve Museviler de bu kıyılara gelerek yerleşmişlerdir.1600 den gelen üç cami vardır; Çelebi Ali Paşa, Molla Çelebi ve Osman Reis Camileri. Ancak ilk iki cami 1958 yılında yol çalışmaları nedeniyle yıkılmıştır. Tarihimize olan saygısızlığımızın bir örneğidir bu yıkım. Yabancı bir kültürde bu durum yaşansa, inanıyorum ki Camilerin her taşı numaralanarak yerinden sökülür ve başka bir alanda yeniden inşa edilirdi. Veya hiç dokunulmazdı. Yine bir başka eser olan İskender Paşa Hamamı da ,aynı tarihte yol için feda edilerek yıkılmıştır.Ayrıca, III.Selim’in validesi Mihrişah Sultan tarafından 1805 de yaptırılan iki çeşme de yol yapımı gibi bir saçmalığa kurban gitmiştir.Konaklar ve Yalılar da tarihin ve yol çalışmalarının acımasızlığı içinde çokça yıpranmış ve yok olmuşlardır.

Yeniköy kıyılarından bir Türk evi gravürü uyarlaması.”miniapaintbrush” da çizdiğim en sıcak resimlerden biri. Cumbaları ve panjurları ile ahşabın olabildiğince çok yakıştığı bu evleri yeniden yorumladım. Resim dolayısı ile semt’in tarihine de bir bakış attım. Bu yaşanası mekanlarda eskiye özlem duyulması çok doğal diye düşünüyorum.

 

 

 

F.Ağaoğlu